Hata
  • Bu görüntünün şablonu uygun değil. Lütfen bir site yöneticisi ile iletişim kurunuz.

Zulüm ve Sonuçları (Vaaz)

Hayatımızın her anında adaleti ikame etmekle mükellefiz. Her işimizde adaletli olmak neticesinde iyiliklere ulaşabilmekteyiz. Aile hayatımızda, çocuklarımız arasında, ana-babamıza karşı, arkadaşlarımıza, komşularımıza, mesai arkadaşlarımıza sonuç itibariyle yaşam bulduğumuz bütün insanlara karşı adaletli davranmak neticesinde hem Rabbimizin hem de İnsanların rızasını kazanmış olacağız. Bu rıza ise bizi dünya ve ahiret mutluluğuna götürecektir.

Adaletin hayatımızdan çıkarılması sonucunda ise karşılaşacağımız sonuç zulümdür. Adaletli davranmamız gereken her alanda adaleti bırakarak kendi menfaatimiz veya güç- kudret sahiplerinin menfaati için adaletten ayrılmamız bizi zulüm’e, zulüm ise dünyamızı perişan etmemizle kalmayıp ahiret hayatımızı perişan etmemize sebebiyet verecektir. Bu sebeple ne iş yaparsak yapalım, kiminle olursak olalım adaleti yaşam haline getirip zulümden öylece kaçınmalıyız.

Zulüm Sözlükte "bir şeyi kendine mahsus yerinden başka bir yere koymak, noksan yapmak, sınırı aşmak, doğru yoldan sapmak, meyletmek, hakkını eksiltmek, hakkını vermemek, men etmek ve yapılmaması gereken bir davranışta bulunmak" anlamlarına gelir. Zulüm kavramı, Kur'ân öncesi Arap toplumunda insanî ilişkilerde her türlü olumsuz söz, fiil ve davranışları ifade etmekte kullanılmıştır. Kur'ân'da bu kavram insanlar arasındaki olumsuz ilişkiyi ifade etmekle birlikte çoğunlukla Allah'a karşı görevlerde inkâr ve isyan olan söz, fiil ve davranışları ifade etmektedir. [1]

Yüce Allah yaratmış olduğu hiçbir varlığa asla zulmetmediğini kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in değişik birçok ayetinde bizlere bildirmektedir. Bu ayetlerden bir kaçını sizlerle paylaşmak isterim.

تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللّهُ يُرِيدُ ظُلْماً لِّلْعَالَمِينَ

“İşte bunlar Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetlerdir. Allah, âlemlere hiç zulüm etmek istemez.”[2]

إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ وَإِن تَكُ حَسَنَةً يُضَاعِفْهَا وَيُؤْتِ مِن لَّدُنْهُ أَجْراً عَظِيماً

“Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir.”[3]Dünya hayatında kulları için zerre kadar zulmetmeyen Yüce Allah, ahiret gününde de asla zulmetmeyeceğini ve kullarının kazanmış olduklarının -ister iyi ister kötü olsun- neler olduğunu kendilerine bildirecektir.

Sevgili Peygamberimizin “Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır.”[4] Sevgili Peygamberimiz bu hadisi şerifle bir teşbihte bulunmuştur. Hadis-i şerifini de Yüce Rabbimizin hiçbir varlığa zulmetmeyeceği sonucunu çıkarabiliriz.

Yüce Rabbimizin mutlak adaleti ahiret hayatında tecelli edecek ve bu hayatta zulüm edenlerin cezası verilmese bile ahirette verilecektir. Ahiret hayatında insanların dünya hayatında yapmış oldukları kendilerine bildirilecektir. Bu bildirimi alan insan hatanın kendisinden kaynaklandığını anlayacaktır. Ayet-i kerimde şöyle buyruluyor. “Kitap ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay halimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.”[5]

Zulüm olan bazı fiiliyatlar ve bu fiiliyatlar hakkında Yüce Rabbimizin bildirdiği bazı ayetleri sizlere aktarmak isterim.

Allah’ın mescitlerini, camilerini mamur etmek onları imar etmek Allah’a ve ahiret gününe imanın bir neticesi ise, Allah’ın mescitlerini harap etmek ise zulmün neticesidir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyruluyor. “Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir. Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır.”[6]

Yetimlerin mallarına el uzatanların da Kur’an-ı Kerim’de zalim oldukları ifade edilmektedir. “Gerçekten, yetimlerin mallarını zulmederek yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir.”[7]

Zulmedenlere karşı meyletmekte insan için zulümdür. Kur’an-ı Kerim bu hususa işaret etmektedir. Zulüm nasıl zulüm ise, zulmedenin zulmüne destek olmak ona meyletmek öylece zulüm olarak değerlendirilmektedir. İlgili ayette şöyle buyrulmaktadır. Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz yoktur, sonra yardım göremezsiniz.[8]

Yüce Allah geçmiş milletlerin başlarına gelen sıkıntıların kendinden olmadığını her bir kavmin başına gelen sıkıntıların kendi yapmış olduklarından dolayı olduğunu ve bu manada Allah’ın kimseye zulmetmediğini bizlere şöyle bildirmektedir. “Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.”[9]

Geçmiş milletlerin yanlışlıklarından bahseden diğer bir ayette ise insanların idrak edemedikleri şeyleri inkar etmeleri zulüm olarak değerlendirilmektedir. “Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.”[10]

Yukarıda yapmış olduğumuz açıklamalar ışığında zulmü üç ana başlık altında inceleyebiliriz. Bu üç ana unsurun üç önemli sonucu bulunmaktadır.

1- İnsan ile Allah arasında vuku bulan zulüm. Bu şirk, küfür, nifak ve isyandır. Kur’an-ı Kerim’de bu husus ile ilgili bildirilen ayetlerden bazıları şöyledir. “Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Hiç şüphesiz o zalimler kurtuluşa eremezler.”[11] Yüce Allah kendisine ortak koşulmasını, kendisinden başkasına ibadet edilmesini zulüm olarak değerlendirmektedir. “Onlar, Allah'ı bırakıp da (Allah'ın) kendisine bir delil indirmediği ve haklarında (hiçbir) bilgileri olmayan şeylere tapıyorlar. Zulmedenler için hiçbir yardımcı yoktur.”[12] Bir başka ayette imandan küfre sapanlarında zulüm içerisinde oldukları şöyle vurgulanmaktadır. “Kendilerine apaçık belgeler geldiği ve elçinin hak olduğuna şahid oldukları halde, imanlarından sonra küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zulmeden bir kavmi hidayete erdirmez.”[13]  

Allah’a şirk koşmanın onu inkar etmenin neticesini Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. “İnsanlar içinde, Allah'tan başkasını ‘eş ve ortak' tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah'a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah'ın olduğunu ve Allah'ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi.”[14] “Kıyamet günü o kötü azabtan kendini yüzü ile kim koruyabilecek? Ve zalimlere "Kazandığınızı tadın" denmiştir.”[15]

2- Kişi ile insanlar arasındaki zulüm. Haksızlık, hırsızlık, öldürme, iftira vb. günahlar. İnsana karşı yapılan zulüm kul hakkını doğurmaktadır. Kul hakkı ise ancak kul tarafından affedilmektedir. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili meşhur hadisini sizlerle paylaşmak isterim. Ebû Hüreyre  radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Müflis kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Ashâb:

- Bizim aramızda müflis, parası va malı olmayan kimsedir, dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnâd ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir” buyurdular.[16] Bir diğer hadislerinde Alemlere rahmet olarak gönderilen HZ. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır. “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden önce o kimseyle helalleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm mikdarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şâyet iyilikleri yoksa, kendisine zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.”[17]  

3- Kişi ile nefsi arasında zulüm. Bu, Allah'a karşı görevlerini yapmayan ve insanlara zulmeden kimsenin neticede nefsine zulmetmemiş olmasıdır. Nefsine karşı zulmedenler tövbe ettikleri vakit tövbeleri kabul edileceği müjdesini de vurgulamakta fayda görüyoruz. Rabbimiz şöyle buyuruyor. “Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah'tan bağışlanma dilerse Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.”[18]

Hz. Adem ve Hz. Havva Cennette yasaklanan meyveyi yemeleri ve Dünyaya gönderilmeleri neticesinde yapmış oldukları hatayı anlamışlar ve şöyle dua etmişlerdi. Dediler ki: "Rabbimiz, biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamazsan ve esirgemezsen, gerçekten hüsrana uğrayanlardan olacağız."[19] Yüce Allah’ın koymuş olduğu yasakları çiğneyen insanlar kendilerine zulmetmektedirler. Allah’ın insanlara haram kıldığı ve yasak kapsamına aldığı her şey insanlar içindir. İnsanın dünya ve ahireti içindir. Bu yasaklara uymayanlar, haramla meşgul olanlar dünyalarını ve ahiretlerini harap etmektedirler. Yüce Yaratanın Cennetlik yarattığı bu bedeni cehenneme sevk etmektedirler. Bu ise zulümden başka nedir? Bu sebeple Rabbimizin bizlerden istemiş olduğu emirlere riayet ve yasaklarından kaçmak için var gücümüzle çalışmalıyız. Kendimizin selameti için.

Müslüman kendisi için istediğini başkası için isteyen, kendisi için istemediğini başkası için istemeyen kimsedir. Sevgili Peygamberimizin bir başka ifadesiyle “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.”[20] Allah’a inanmış, Peygamber Efendimizi kabul etmiş, Kur’an-ı Kerim’i tasdik etmiş Müslümanlar olarak bizlere yakışan adaletli olmak, zulmü hayatımızdan çıkarmaktır. Hayatımızın hangi safhasında olursa olsun, hangi işle meşgul olursak olalım, kiminle diyalog kurarsak kuralım adaletli olmalı, hakkı haklı olana teslim etmeli, hiç kimseye haksız bir fiiliyatta bulunmamalıyız.

Sonuç itibariyle zulüm; doğru olanı yanlış olan ile, haklı olanı haksız olanla, iyi olanı kötü olan ile, sevgiyi nefret ile değiştirmektir. Olanı olmamış gibi, olmayanı olmuş gibi göstermektir. Zulüm fıtrata, insanın özünü ters bir davranış şeklidir. Zulüm insanlar arasında bulunması gereken diyalogu zayıflatır, birlik ve beraberliğe sekte vurur. Zulüm neticesinde her şey birbiriyle karışır. Doğru yanlıştan ayırt edilemez hale gelir. Gerçek bilginin üzeri zulümle örtülür. Bu sebeple zulüm sadece insan hayatını değil, doğal hayatı da perişan eder.

Rabbimizin emirlerine uymak ve yasaklarından kaçmak sureti ile Rabbimize karşı zulüm içerisinde olmamalı, yaşam bulduğumuz insanlara karşı haksızlık yapmak suretiyle zulüm etmemeli ve kul hakkı almamalı, meşru olan şeyleri yapmak ve gayri meşru olan şeylerden kaçınmak suretiyle de nefsimize zulüm etmemeliyiz. Böyle bir yaşam kendimizin rahat edeceği bir yaşam şeklidir. Bunun ötesinde her türlü haksız davranış şekilleri dünyamızı ve ahiretimizi hüsranlığa götürecektir.

Yüce Rabbim, Kendisine, kendimize ve diğer insanlara karşı zulüm içerisinde olmamamızı nasip etsin. Hatalarımızdan dönme fırsatını bizlere sunsun. Tövbe etmek suretiyle, kul haklarını helal ettirmekle ve Kendi rızasına uygun olmak üzere imanlı bir ölüm bizlere nasip etsin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yayınları, “Zulüm” md.

[2] Al-i İmran, 3/108

[3] Nisa, 4/40

[4] Müslim, Birr 60

[5] Kehf, 18/49

[6] Bakara, 2/114

[7] Nisa, 4/10

[8] Hud, 11/113

[9] Tevbe, 9/70

[10] Yunus, 10/39

[11] En’am, 6/21

[12] Hac, 22/71

[13] Al-i İmran, 3/86

[14] Bakara, 2/165

[15] Zumer, 39/24

[16] Müslim, Birr 59

[17] Buhârî, Mezâlim 10

[18] Nisa, 4/110

[19] A’raf, 7/23

[20] Buhârî, Îmân 4-5