Oruçta Gerçekleştirdiğimiz Başarıyı Namaza Aktaralım

Oruçta Gerçekleştirdiğimiz Başarıyı Namaza Aktaralım

Elhamdülillah! Oruç İbadetinde çok başarılıyız. Orucu çocuklarımızın gönlüne öyle bir yerleştirdik ki, akıllarına öyle kazındı ki, o çocuklar şimdi oruçlarını hiç açmaz oldular. Hasta oldular ama oruçlarını bırakmadılar. Sıcaktan bunaldılar oruçlarını bırakmadılar. Aç kaldılar, susuz kaldılar ama oruçsuz kalmadılar.

Oruç İbadetinde çok başarılı olduk. Bu başarıyı iftar sofralarına çocuklarımızı neşe içerisinde dâhil etmekle elde ettik. Sahura çocuklarımızı güzel sözlerle kaldırdık. Onlarda sevinçle bize eşlik ettiler. Çocuklarımız oruç tuttular, biz onlara iftarlık aldık. Bir sonraki günde daha neşe içerisinde oruç tutmaya devam ettiler. Ramazan eğlencelerimiz oldu. Ramazanda bir başka olduk bizler. Çocuklarımızı ramazandaki bizi çok sevdiler. Ramazan dışında sinirli bir aileden ramazan içindeki mutlu bir aileye dönüştük. Çocuklarımız bizden ve ramazandan hoşnut oldular. “Keşke her ay ramazan olsa” dediler. Bizim ramazandaki tavırlarımızdan dolayı.

Oruç bilincini kazandırmada çok müsamahalı olduk. Tekne orucu dedik. Çocuklarımızı sıkmadık. Oruç ahlak halini aldı. Oruç bizim ahlakımız oldu. Karakterimiz, mizacımız oldu. Öyle bir yerleşti ki oruç içimize ne hastalık sökebildi onu, ne açlık-susuzluk nede başka bir güç.

 Ne Güzel! Çok Güzel! Ne Değerli! Çok Değerli!

Oruçta başarılı olduk. Ya namaz. Ya namaz ibadetimiz. Ya göz nuru olan namaz. Ya “Dinin direği olan” namaz. Acaba oruç tutanlarımız, oruca göstermiş oldukları özeni, sadakati namaza gösterebiliyorlar mı? Hiçbir kardeşimi eleştirmeden şu hususu başta nefsimiz olmak üzere soruyorum: “Oruçta gerçekleştirdiğimiz başarıyı neden namazda gerçekleştiremedik?”

Ramazan ayının daha ilk günlerinde bu soruya beraberce cevap bulmak zorundayız. Neden bizler ve çocuklarımızı namazlarını tamda vaktinde kılamazlar? Neden orucunu yiyen hastalar oruçlarını yedikleri için çok üzüntülüdürler de, namazlarını geçirdikleri zaman aynı üzüntüyü duymazlar? Neden bedeni açlığa-susuzluğa dayanıyoruz da nefsimizin bizi alıkoymasına, şeytanın vesvesesine dayanamıyoruz? Neden namazlarımız ahlak haline gelmedi?

 İbadetlerimiz ahlakileşmek zorunda. İbadetlerimiz huyumuz, mizacımız, karakterimiz olmak zorunda. Bu noktada Efendimizin (s.a.s.) hepinizce malum olan bir hadis-i şerifini yeniden hatırlatmak ve hatırlamak isterim.

مُرُوا أَوْلادكُمْ بِالصَّلاةِ وهُمْ أَبْنَاءُ سبع سِنِينَ ، واضْرِبُوهمْ علَيْهَا وَهُمْ أَبْنَاءُ عَشْرِ ، وفرَّقُوا بيْنَهُمْ في المضَاجعِ

“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.”  (Ebu Davut, Salat 26)

Bu hadis din eğitimi açısından çok önemli. Din Eğitimi önce öğretimle başlıyor, başlamalıdır. Bilinç dediğimiz eğitimi ailede vermeye başlamalı öğretimle bunu desteklemeliyiz. Aynen günümüzde okullarda yaptığımız gibi. Yazı yazmayı öğretmek, okumayı öğretmek. Sonra da okur-yazar olan kişiyi eğiterek bilinç kazandırmak.

Şu teşbihi yapmakta fayda görüyorum. Bir çocuğu ilkokula aldığımızda kendisine “Okumanın ne kadar değerli olduğu bilincini kazandırdık ama okuma-yazma öğretmedik. Birkaç yıl böyle devam ettik ve sonunda çocuğum sen artık bilinç kazandın al şu gazeteyi hemen oku bakalım” desek acaba o çocuk okuyabilir mi? Peki çocuğa “O kadar sana emek verdim, okumanın ne kadar değerli olduğunu anlattım. Neden okuyamıyorsun?” desek ne kadar doğru bir iş yapmış oluruz.

Şimdi bu teşbihten yola çıkarak şu hususu siz kıymetli cemaatime aktarmak istiyorum. Çocuklarımıza akıl-baliğ oluncaya kadar ibadetleri alışkanlık haline getiremezsek ne zaman bu çocuklar ibadetleri hiçbir zorlamaya kalmadan yapacaklar. Biz onlara “namaz öğretimini vermeden akıl-baliğ oldun haydi vakti geldi kıl namazın” desek de neye yarar. Namaz eğitimini biz örneklerle onlara sunmaz isek, bizler yaşayarak namaz bilincini çocuklara kanzandıramaz isek sadece suçlu çocuklarımız mı olur?

Çok Kıymetli Büyüklerimiz!

Oruçta çok başarılı olduk. Ama namazda değil. İşte bu ramazanda oruçtaki başarımızı namaza aktarmak istiyoruz. Tıpkı oruçtaki gibi davranışlar siz kıymetli büyüklerimizden ana-balardan bekliyoruz. Oruç tutan çocuklarımıza iftarlık alan büyüklerimiz namaz kılan çocuklarımıza ne hediyeler aldınız. İftar sofrasında yanımıza aldığımız çocuğumuzu namaz kılarken yanımıza aldık mı? Sahur sofrasına kaldırmaktan çekinmediğimiz çocuğumuzu sabah namazına kaldırabildik mi? Yoksa okulu var, dershanesi var diyerek akşamdan erken uyusun, aman sabah namazıyla uykusu bölünmesin mi? dedik.

Çocuklarını maddi ve manevi her türlü tehlikeden koramak isteyen ana-babalar!

Namaz bizi her türlü kötülüklerden koruyacaktır. Bu husus Yüce Yaratan vaat etmiştir. Eğer namazlar içtenlikle kılınırsa, kişi namazını korursa namazda onu koruyacaktır. Ankebut süresinde şöyle buyruluyor.

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

“(Ey Muhammed) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarını biliyor”(Ankebut, 29/45)

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) hadislerinde namazının önemini bizlere şöyle bildiriyor.

مثَلُ الصَّلواتِ الخَمْسِ كمثَلِ نهْرٍ غمْرٍ جارٍ عَلى باب أَحَدِكُم يغْتَسِلُ مِنْهُ كُلَّ يَوْمٍ خمْسَ مرَّاتٍ

“Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir ırmak gibidir.” (Müslim, Mesacid 284)

ما مِن امْرِيءٍ مُسْلِمٍ تحضُرُهُ صلاةٌ مَكتُوبةٌ فَيُحْسِنُ وُضُوءَهَا ، وَخُشوعَهَا ، وَرُكُوعَها ، إِلاَّ كانت كَفَّارةً لما قَبْلَهَا مِنْ الذنُوبِ ما لم تُؤْتَ كَبِيرةٌ ، وَذلكَ الدَّهْرَ كلَّهُ

“Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.” (Müslim, Taharet 7)

İbadetler ahlak halini aldıkça zorlanmadan yerine getirilebilecektir. Çünkü zorla yapılan şeylerden ne tat alabiliyoruz ne de başarı elde edebiliyoruz. Zorla zekât verenler yüzlerini ekşitiyor, başa kakıyor. Çok farklı sözler söylüyor. Gönül incitiyor. Böylelikle malını fakirlere dağıtan fayda yerine zarar görüyor. Rabbimiz bir ayette şöyle buyuruyor.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم بِالْمَنِّ وَالأذَى كَالَّذِي يُنفِقُ مَالَهُ رِئَاء النَّاسِ وَلاَ يُؤْمِنُ بِاللّهِ  وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَأَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًا لاَّ يَقْدِرُونَ عَلَى شَيْءٍ مِّمَّا كَسَبُواْ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِرِينَ

"Ey iman edenler! Allah'a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak, pürüzsüz bir kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiç bir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayet erdirmez." (Bakara, 2/264)

Namazda da durum aynısı. Zorla kılınan namazlardan ne tat alınabiliyor nede devamlılık gerçekleşiyor. Çocuklarımızı zorla namaza kaldırdığımızda bizim otoritemiz olmadığı yerde namaz kılmaz oluyorlar. Kılarlarsa bile üşene üşene namaza kalkıyorlar.

Bu akşamki vaazımızda şu vurguyu yapmak istedik. Çocuklarımıza namazı alıştıracağız. Oruçta nasıl alıştırdıysak öyle. Muhabbetle, sevecenlikle, yanımıza alarak, sevdirerek, hediye vererek… Çocuklarımızın niye süslü ve kendilerine özgü tespihleri olmasın. Çocuklarımızın neden kendilerine özgü seccadeleri olmasın. Neden çocuklarımız allı-pullu, kendilerine hoş gelecek takkeleri, başörtüler olmasın.

Çocuklarımız akıl-baliğ olmadan önce namaz ibadetini sevdirmekle mükellefiz. Yoksa oruç tutan, ama namaz kılmayan nesiller yetişiyor. Bu durum ise hiç makul, hiç kabul edilebilir durum değildir.

Her devrin ayrı bir yangını vardır. Her devrin ayrı bir tufanı vardır. Şimdi bizler devrin yangınında yanan, devrin tufanlarında boğulan çocuklarımıza bir el uzatmayacak mıyız? Onları devrin sıkıntılarından çekip almayacak mıyız? Elbette evlatlarımızın bizim üzerinde çok hakkı vardır. Bu hakları yerine getirmek için elbette çaba göstereceğiz. Helal lokma, helal rızık bilinciyle çalışıp çocuklarımızın midesini tertemiz tutma çabası izinde olacağız. Akıllarını en doğru bilgiyle doldurmak için çaba göstereceğiz. Gönüllerine imanı doldurmak için çaba göstereceğiz. Okuduklarına, okuduklarımıza, baktıklarına baktıklarımıza, gittiklerine gittiklerimize, konuştuklarına konuştuklarımıza dikkat edeceğiz. Farklı kesimlerin çocuklarımızın ahlakını bozmak için çaba gösterdiği şu günümüzde onlardan daha çok onların ahlaklı ve kültürümüze bağlı yetişmeleri için çaba göstereceğiz. Hiçbir kardeşim sorumluluğunu bir başkasına atmasın. Hocaya gönderiyoruz, okula gönderiyoruz, akşama kadar çalışıyoruz, daha ne yapalım demesin.

Her birimiz sorumluluklarımızın farkında olmalıyız. Bu günkü vaazımızı sorumluluklarımızın farkına varmamız gerektiğini vurgulayan bir ayet ve bir hadisle sonlandırıyorum.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ

“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” (Tahrim, 66/6)

كُلُّكُمْ راعٍ ، وكُلُّكُمْ مسئولٌ عنْ رعِيَّتِهِ ، والأِمَامُ رَاعٍ ، ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والرَّجُلُ رَاعٍ في أَهْلِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، والمرْأَةُ راعِيةٌ في بيْتِ زَوْجِهَا ومسئولة عنْ رعِيَّتِهَا ، والخَادِمُ رَاعٍ في مالِ سيِّدِهِ ومسئولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ ، فكُلُّكُمْ راعٍ ومسئولٌ عنْ رعِيتِهِ

“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.” (Buhari, Cuma 11)

Rabbim hem bize hemde çocuklarımıza ibadet bilinci nasip etsin. İbadetlerimizi ahlak haline getirtsin. İbadetlerimizi sevgiyle yapabilme şuurunu bizlere ve neslimize ihsan eylesin. Akşamlarınız nurla dolsun. Ramazanınız mübarek olsun. Allah’a emanet olun.

Ahmet ÜNAL

Uzman Vaiz

 

 

Tags

Yazdır   e-Posta