Özeleştirinin İnsana Katkıları

Özeleştirinin İnsana Katkıları

Sosyal bir varlık olan insan, bu yönüyle diğer varlıklardan ayrılır. Birçok kabiliyetleriyle kendini geliştirir ve medeni toplumlar inşa eder. Yaşadığı döneme mührünü vurduğu gibi, sonraki çağlara da örneklik teşkil eder. Buna mukabil, yaşadığı dönemi cehenneme çeviren insanlar da, her dönemde lanetle anılmaya mahkûm olmuşlardır. Bu yazımızda; kişinin kendisini sorgulaması, düşünceleriyle duygularını dizginlemesi, aklını öne çıkararak nefis muhasebesi yapması, dünya ve ahiret mutluluğuna yönelik, Kur’an ve sünnet ışığında önerilerde bulunacağız.

Genellikle insanoğlu aklını beğenir ve yaptığı işlerin güzel olduğunu savunur. Hatalarını kabullenmez, eleştirilerden de hoşlanmaz. Olumsuzlukları kabullenmez, sıkıntıların oluşmasını başkalarından bilir. Elinde imkânlar olsa dünyayı anında düzelteceğine inanır. Kabiliyetinden büyük hayallere kapılır.  Duyguları düşüncelerine egemen olur. Boş hayallere dalarak fireni boşalmış araba gibi kontrolden çıkar. Hâlbuki sağduyu dediğimiz akıl, hayalleri kontrol eden, tabiri caizse araçtaki firen sistemine benzer. Bireyin nerde, nasıl hareket edeceği, ölçülü ve dengeli hayat sürmesini sağlar. Yusuf (a.s); kendisine atfedilen haksız suçlamaya cevap verirken “Kendimi temize çıkarmıyorum. Zira nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder” (Yusuf, 53) savunmasıyla nefsine güvenmediğini, duygularını aklıyla kontrol altına aldığını ifade etmiştir. Çünkü duygular, insana kötülüğü önerir, yanlış yapmasına sebep olur ve hayatını maceralara sürükler.

 İnsan, kendini sorgulayarak duygularını kontrol altına alması mümkündür. Ancak bu yöntem çok zordur. Savaştan dönerken arkadaşlarına, Hz peygamber (sav.); küçük muharebeden büyük mücadeleye dönüyoruz demişti. Arkadaşları ise şaşkınlık içinde bundan daha büyük bir mücadele olabilir mi! demişlerdi. Görülmeyen duygularla mücadelenin düşmanla mücadeleden daha zor olduğunu hatırlatarak arkadaşlarını uyarması, duyguları akılla kontrol altına almanın zorluğuna dikkatleri çekmek içindi. İnanan insan, dünyada düzgün yaşayarak ebedi hayatını da garanti altına almasını bilmelidir. Bunu yapabilmek için başıboş olmadığını, Rabbi’nin gözetimine ilaveten, “her birey, bir koruyucu ve denetleyici ” (Tarık, 4) tarafından kontrol edildiği hatırlatılmaktadır. Bilinçli düşünen insan; eylemlerini ve söylemlerinin sonucunu düşünerek hareket etmelidir. Bu dünya hayatının fani olduğunu düşünmeli, ölümden kurtuluşun olmadığını aklından çıkarmamalıdır. “Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın.” (Al-i İmran, 145);  Her canlı ölümü tadacaktır.” (Al-i İmran, 185);  “Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.” (Enbiya, 35) ; “Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Münafikun, 11); “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”  (Ankebut, 57) ayetleri ölüm gerçeğini hatırlatan uyarılardır. Bu dünya da ebedi değildir. O’nun da insan gibi bir gün yok olacağını düşünmeli, yatırımlar sadece dünyaya yönelik olmamalıdır.  “Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapmayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.” (İnfıtar, 1–5); “Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın.”(Haşr, 18); “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.” (Bakara, 110); “Her nefis, kazandığına karşılık bir rehindir;” “İyiler hariç. Onlar cennettedir” (Müddessir,  38, 39).

 Bireyler akıl nimetini güzel değerlendirip, “Size Rabbiniz tarafından idrak kabiliyeti verilmiştir. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de kör olursa zararı kendinedir” (Enam, 104)  uyarısına uyarak nefislerini kontrol altına almalı, bu hayatın ardından yeni bir yaşamın varlığını unutmamalı, kul, kamu ve Allah haklarına özen gösterilmelidir. Bu konuda Kur’an-ı Kerimde birçok uyarılar mevcuttur. “Ceza günü nedir bilir misin? O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah'a kalmıştır.” (İnfıtar, 17–19); Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.”  (Bakara, 48); “Allah'a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.”  (Bakara, 281); “Onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?” (Al-i İmran, 25); “Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.”  (Al-i İmran, 30); “Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez…”(Enam, 164); “Orada herkes geçmişte yaptıklarını karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülmüşlerdir. Uydurmakta oldukları şeyler (batıl tanrıları) da onları terk edip kaybolmuştur.”  (Yunus, 30); “O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu.” (Hud, 105); “Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için (onları diriltecektir). Kuşkusuz Allah, hesabı çabuk görendir.” (İbrahim, 51); “O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla haksızlık edilmez.” (Nahl, 111); “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak herkese yeteriz.” (Enbiya, 47); “Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde, 17); “O gün hiçbir kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Siz orada ancak yaptıklarınızın karşılığını alırsınız.” (Yasin, 54); “Kişinin: Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!” (Zümer, 56);  “(Bedbaht insan); Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum. Ya da azabı gördüğünde; keşke dünyaya dönebilsem de, iyilerden olsaydım! Diyeceği günden sakının.” (Zumer, 57, 58); “Herkese yaptığının karşılığı eksiksiz verilir…” (Zümer, 70); “Herkese yaptığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, (Kullarını) seri sorgulayandır.” (Mü’min, 17);  “Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü duygulardan uzaklaştıran için, cennet ebedi barınaktır.” (Naziat, 40, 41); “Cehennem tutuşturulduğunda ve cennet yaklaştırıldığında, kişi neler getirdiğini öğrenecektir.” (Tekvir, 12–14); “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr, 27–30); “İnsanlardan kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.” (Fatır, 32); “(Resulüm)! Şüphesiz biz bu Kitap’ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.” (Zümer, 41); “Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.” (Fussilet, 46); “…Bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur…” (Talak, 1);  “O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir.” “Artık insan, kendi kendinin şahididir.” (Kıyamet, 13, 14); “De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin gönderdiği Kur'an sayesindedir.” (Sebe, 50); “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 155); “Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir” (Bakara, 286); “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” “Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez.” (İsra, 14, 15)

 Kendine yönelik sorgulama yapan her birey, başkalarını eleştirmeye zaman bulamayacaktır. Kendi hata ve sevabını çok iyi bilen insan, iyiliklerini geliştirecek, yanlışlarını ise bir bir terk edecektir. Kendine, ailesine, çevresine güzel örnek olacak ve uygar toplumlar oluşacaktır. Eleştirel yaklaşımlar yerine yapıcı ve kalıcı örnek davranışlar sergilenmelidir. Yıkmak yerine, eksikler tamir edilmelidir. Eleştirmek yerine, ufuk açıcı öneriler sunulmalıdır. Sövmek yerine, hayır dualarla güzel nesiller,  mutlu gelecekler Yüce Allah’tan istenmelidir.

Selam ve dua ile…

A. İhsan ÇELEBİ

Pazaryeri Vaizi

Tags

Yazdır   e-Posta

Diyanet İşleri Başkanlığı müktesebatına uyumlu cuma vaazlarımızı www.guncelvaaz.com internet sayfamızdan takip edebilirsiniz.

Ahmet ÜNAL

Başkanlık Vaizi