İslam'da İnsan Hakları (Vaaz)

İslam’da İnsan Hakları

Yaratan Allah yarattığı bütün mahlukata belli sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumluluklardan hareketle her bir varlık kendi üzerine düşen görevini yerine getirmektedir. Yüce Allah insanoğluna sorumlulukların en önemlisini yüklemiş, kendisine değerlerin en büyüğünü vermiş ve insanoğlunu kendisine muhatap kabul etmiştir. Sorumlulukların yerine getirilmesinde, Allah’ın razı olacağı işlerin yapılmasında, dünya ve ahiret huzuruna kavuşulmasında temel yol ise hak sahiplerinin haklarına riayet etmekle mümkündür.

İnsan hakları, diline, dinine, ırkına cinsiyetine, milliyetine, sosyal statüsüne ve rengine bakılmaksızın insana insan olduğu için tanınan hakların genel adına denmektedir. İslam dünyasında ise, İnsan hakları kavramı, ferdin insan olarak yaratılmış olmaktan doğan asli hakları olarak kabul edilmektedir. [1] Tariften de anlaşılacağı üzere insan bu hakları insanın yaşadığı coğrafyaya ve fiziki gücüne göre kazanılmamaktadır. Aksine bu haklar şahsın doğuştan kazanmış olduğu haklardır.

Günümüzde insan hakları kavramı Batı kökenlidir. Kaynağını XVI. yüzyılda batıda doğup gelişen ve 1950 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi adı altında imzalanan tabi hukuk düşüncesinden alır.[2] Bu haliyle insan hakları fertlerin elde ettikleri kazanımları ifade eder. İslam dünyasında ise bu haklar kişiler tarafından kazanılmış haklardan ziyade Yaratanın kullarına tanıdığı haklardır. Bu sebeple İslam dünyasında bu hakların kazanılması için batıda gösterilen mücadeleler olmamıştır.

İslam Dini, dünya hayatında yaşayan insanoğlunu, cinsleri, renkleri, dilleri vb. birçok özelliği ile farklı yaratıldığını ve farklılıkları ise insanlar arasında ayrımın bir sebebi olamayacağı görüşünü kabul eder. Yüce Rabbimiz bu durumu Kuran-ı Kerimde şöyle bildirmektedir.  “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır…”[3] Sevgili Peygamberimizde Veda Hutbesinde bu konuya şöyle vurgu yapmaktadır. "Ey insanlar! "Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahin da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.” İnsan hakları, üzerinde hassasiyetle durmamız gereken haklardır. Çünkü çiğnenmesi neticesinde haksızlık ettiğimiz insanın hakkını almış oluruz ki, buda kul hakkını doğurur. Bu sebeple, her birisi ayrı bir vaaz konusu olabilecek insan haklarını madde başlıkları halinde zikrederek ve özet olarak gerekli bilgileri Kur’an ve Sünnet ışığında sizlere aktarmaya çalışacağız.

Yaşama Hakkı

Bu dünyada hayat alanı bulan bütün canlıların elde ettiği en temel hakların başında yaşam hakkı gelmektedir. Çünkü en değerli varlığımız bize verilen hayattır. Bu hayata bir kez gelmekte ve ölümle karşılaştıktan sonra bir daha geri dönememekteyiz. Bu sebeple yaşama hakkı elimizden gitti mi, her şeyimiz gitmiş demektir.

Yüce Dinimizde bütün canlıların hayatına özelliklede insanın hayatına kıymet vermiş, yaşama hakkının elinden alınmasını bütün alemin yıkılmasıyla eş tutmuştur. Kuran-ı Kerimde bu hususa şöyle işaret çekilmektedir. “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır.”[4] Bir başka ayette ise, “Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin”[5] buyrulmaktadır. Sevgili Peygamberimizde Veda hutbesinde bu hususu şöyle dile getirmektedir. “Ey İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.”

Eşitlik

Her varlık iki ayrı cinsten var edilmiştir: Erkek ve dişi. Yaratılan her varlık farklı farklı özelliklerde yaratılmıştır. Farklılıklar ise, eşitsizliğin sebebi değildir. Her türlü hakkı elde etmek ve o hakkı kullanmak açısından kadın ve erkek arasında mutlak manada eşitlik vardır. Kadında erkek gibi hayatı, şerefi, namusu, haysiyeti, malı dokunulmazdır. Onunda çalışıp kazanma, kazandığını istediği gibi harcama, evlenme, çocuk sahibi olma öğrenim görme, mirasçı olma, hukuktan yararlanma vb. temel hak ve sorumlulukları vardır.

Yüce dinimizde emir ve yasaklara muhatap olup fiilleri işleme (mükellef) açısından kadın ve erkek arasında hiçbir ayrıma gitmemiştir. Bunun yanında askerlik yapma, savaşa katılma ve yakınlarının geçimini sağlama gibi ağır ve meşakkatli yüklerden de muaf tutulmuşlardır. Yüce Rabbimiz erkek ve kadının birbirlerine olan ihtiyacını ve birbirleri açısından önemini şu misalle ne kadar güzel ifade etmektedir. “Onlar, size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz”[6] Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de, kadınların eğitim ve öğretimine de büyük önem vermiş, kendisine gelen ilahi emirleri insanlar arasında ayrım gözetmeden herkese tebliğ etmiştir. Kadınlara belli bir gün ayıran Sevgili Peygamberimiz onlara ders vermiş onların sorularını cevaplamıştır.[7]

Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir[8] Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde şöyle buyurmaktadır. “Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”

Din ve Vicdan Özgürlüğü

Kişinin kendi inandığı dinine zorla diğer insanları sokmak istemesi hem Yüce Dinimizin hem de insanların kabul etmeyeceği bir husustur. Nitekim Kuran-ı Kerimin değişik ayetlerinde (Bakara, 2/256; Yunus, 10/99; Hud, 11/28) dinde zorlamanın olmadığı vurgulanmaktadır.  Bu sebeple herkes dinini yaşamada serbesttir. Nitekim İslam Dinini kabul etmiş yüce Ecdadımız yaşadığımız bu coğrafyada bütün dinlere yaşam hakkı tanımış, hiçbir insana dininden dolayı zorluk çıkarmamıştır.

Din farklılığı gözetilmeden her insana iyi davranılması insanlığın şiarındandır. Yüce Rabbimizde bu hususta şöyle buyurmaktadır. “Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever”[9]

Hürriyet Hakkı ve Köleliğin Yasaklanması

İnsanca yaşam sürmenin en temelinde hürriyet yatmaktadır. Her insan hür doğar hür yaşar. Hür olmayan bir insanın yaşam mutluluğundan söz etmenin imkanı yoktur. İnsanın elinden hürriyeti alındıktan sonra geriye hiçbir şey kalmamaktadır.

Yüce dinimizde kişileri köleleştirme anlamında hiçbir nas bulunmamaktadır. Bunun yanında Yüce Rabbimiz köleliğin ortadan kalkması için ibadetlerin bilerek yapılmaması sonucunda ortaya çıkan keffaretlerde ilk yapılması gereken şeyin köle azat edilmesi olduğunu vurgulamaktadır. Kaza sonucu adam öldürme keffareti, yemin bozma keffareti, zihar keffareti ve oruç kefaretinde ilk olarak köle azat edilmesi istenmektedir.[10] Ayrıca zekat fonundan köleleri hürriyete kavuşturmak üzere pay ayrılmış, kölenin istemesi halinde çalışıp bedelini ödeyerek hürriyetini elde etme hakkı tanınmıştır.[11]

Adalet

Adalet, herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, doğruluk,[12] anlamlarına gelmektedir. Kuran-ı Kerim’de ve hadislerde ise, düzen, denge, denklik, eşitlik, gerçeğe uygun hükmetme, doğru yolu izleme, takvaya yönelme, dürüstlük, tarafsızlık[13] anlamarlına gelmektedir. Bu haliyle yaşantımızı şekillendirmede başvuracağımız temel ilkelerden biride adalettir.

Adalet hayatımızın olmazsa olmazlarındandır. Yüce Rabbimizde sosyal hayatta her türlü işimizde adaleti bize emretmektedir. Kuran-ı Kerimde şöyle bu hususa şöyle dikkat çekilmektedir.“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor.”[14], “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun.”[15], “Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.”[16]

Özel Hayatın Gizliliği ve Konut Dokunulmazlığı

İnsanların özel hayatlarıyla ilgili gizli kalmasını istedikleri şeyleri araştırmak ve öğrenip başkalarına aktarmak toplumumuzda ayıp sayıldığı gibi dinimizin de yasakladığı şeydir. Nitekim Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.”[17] Bir başka ayette ise “Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar artık oraya girmeyin; ve eğer "Dönün" denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir.”[18] buyrularak insanın yuvasının da dokunulmaz olduğu ifade edilmektedir.

İşkence ve Kötü Muamelenin Yasak Olması

Suçu ve yanlışlığı ne olursa olsun bir kimseyi suçlamak, ona hataları dolayısıyla işkence yapmak ve kötü muamelede bulunmak insan olana yakışmayacak bir durumdur. Savaş halinde dahi olunsa ister savaşa katılıp ta esir düşenlere isterse fiilen katılmayan kadınlara, çocuklara din adamlarına dokunulmaz, suçlulara ve düşmanlara işkence yapılamaz.[19]

İslam Dinide sadece insanlara değil bütün yaratılanlara işkence yapılmasını yasaklamış, Kuran’da Maide Süresi 8. ayette bir topluluğa duyulan öfkenin kişiyi adaletsizliğe sevk etmemesi istenmiş, Peygamber Efendimizde “Dünyada insanlara işkence edenlere Allah da ahirette ceza verir”[20] buyurmaktadır.

Günümüzde bütün dünya ülkeleri işkencenin önlenmesi kötü muamelenin ortadan kaldırılması amacıyla ortak akılda buluşmuş, 1948 yılında imzalanan İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, 1950 yılında imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bunları izleyen çeşitli uluslar arası hukuk belgeleri işkenceyi insan hakkı ihlali ve ağır suç olarak saymıştır.[21]

Sosyal Güvenlik Hakkı

Bir ülkede yaşayan insanların hepsi cinsi, dili, dini, ırkı, rengi, kültür seviyesi, mesleği vb. ne olursa olsun asgari hayat şartlarını temin etme bakımından güvence altında olmalıdır. Sosyal güvenlik terimi, herkese, özelliklede dar gelirli ve yoksul kimselere, ekonomik ve sosyal durumlarını düzeltici ve güven altına alıcı imkanların sunulması, ayrıca sağlık hizmetlerinin sunulması[22] olarak anlaşılabilir.

İslam Dininde zekat, sadaka, adak, vakıf, ödünç verme vb. birçok prensipler getirilmiş, insanların sosyal güvenliklerini sağlayıcı tedbirler alınmıştır.

Eğitim ve Öğretim Hakkı

İnsanın insanca yaşamasını sürdürebilmesinin en temel yollardan biride eğitim ve öğretimdir. İnsanoğlunun, kendisine, ailesine, yaşadığı topluma ve bütün dünyaya faydalı bir yaşam sürdürebilmesi için en gerekli olan şeylerin başında ilim gelmektedir. Hayatının her safhasında –doğumdan ölüme kadar olan bütün dönemlerde- insanın ihtiyaç duyduğu en önemli şey yine eğitim ve öğretimdir. Bu sebeple her bireyin eğitim ve öğretim hakkı vardır.

İslam Dini ilk olarak “Oku” emrini kendisine inananlara bildirmiş, pek çok ayette ilim ve alim övülmüştür.[23] Sevgili Peygamberimizde “Allah beni bir muallim (öğretmen) olarak göndermiş bulunuyor”[24], "Dünya ve onun içinde olan şeyler değersizdir. Sadece Allah'ı zikretmek ve O'na yaklaştıran şeylerle, ilim öğreten âlim ve öğrenmek isteyen öğrenci bundan müstesnadır."[25] gibi daha bir çok hadisinde ilme ve ilim adamına verilen değeri ortaya koymuştur.

Her hakta olduğu gibi eğitim ve öğretim hakkı da bütün bireylere verilen bir haktır. Diğer hususlarda olduğu gibi bu hususta da kadın ve erkek arasında hiçbir ayrım yoktur. İslam dinide her ferdin eğitim ve öğretimde bulunmasını istemektedir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) İlmi kadın, erkek her kişiye farz olduğunu bildirmiştir.

Mülkiyet Hakkı

Her bireyin çalışıp meşru yollardan kazandığı malına sahip çıkma ve kazandığı malını tasarruf etme hakkı vardır. Kişi gayri meşru yollar olmamak kaydıyla kazandığını ister biriktirir, ister tüketir ister satarak gelirinden fayda elde eder.

İslam Dini, şahsi mülkiyeti esas bir hak olarak tanır. Mülkiyet kazancı, meşrû yolla olur. Çalmak, gasp, yağma gibi gayr-i meşru kazançlar haramdır. Bütün bunlar mal emniyetini sağlamak içindir. Kimsenin malına dokunulamaz. Başkasının mülkünde tasarruf edilemez. İnsanların mallarına bizden değildir diyerek el uzatılamaz. Yüce Dinimiz, mülkiyete çok büyük zararlar getiren hırsızlığı haram kılmış, haksız yere insanların mallarına el uzatılmamasını emretmiştir.

Aile Kurma Hakkı

Yüce Allah her şeyi çift yaratmıştır. Erkek ve kadında bir çiftin iki yarısıdır ve birbirlerini tamamlarlar. İşte insanoğlunun birbirini tamamladığı en güzel ortam aile yuvasıdır. Her insanın aile yuvası oluşturma hakkı vardır. Aile yuvasının en sağlam kurulma şekli nikah iledir. Meşru yollardan kurulmayan aile birlikteliklerinin kişilere bir fayda sağlamadığı, bireylerin ve toplumun huzurunu kaçırdığı göz ardı edilmemelidir.

Mutlu bir evliliğin rahat kurulabilir olması için lükse, israfa, aşırılığa kaçmamak, makul düzeyde hareket etmek gerekmektedir. Ayrıca zor ve külfetli evliliklerin hayır ve mutluluk getirmediği ve çoğu zaman da süreklilik arzetmediği unutulmamalıdır. İslam Dini evlenmeye gücü bulunmayanları evlendirmeyi toplumun bir vazifesi olarak ortaya koymuştur. Kuran-ı Kerimde Sizden bekar olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir[26] buyrulmaktadır.

Çocuk Hakları

Her çocuk tertemiz bir yaratılışa sahiptir ve üzerinde hiçbir leke bulunmayan bir sayfa gibidir. Çocuklar son derece meraklı, hevesli, saf, temiz ve iyi niyetlidir.  Davranışları, düşünceleri ön yargısızdır. İçlerinden geldiği gibi, düşündükleri gibi davranırlar. Çocuk yeryüzü bahçesinin en tatlı meyvesidir. Günümüzün en güzel nimeti ve geleceğimizin teminatıdırlar. Bu sebeple kendilerine karşı davranışlarımızda dikkat etmemiz gereken hususlar vardır.

Çocuklar bizlere emanet olarak verilmişlerdir. Bu emanete kendilerinin bedenen ve ruhen en güzel şekilde yetiştirilmeleriyle tam anlamıyla riayet edilecektir. Her çocuğun -bizce çocukça görülse de- kendisince lüzumlu olan hakları vardır. Her bir çocuğun, düzgün bir yaşam, eğitim ve öğretim, işkenceye maruz kalmama, kötü ortamlarda bulundurulmama, küçük yaşlarda ve zor şartlarda çalıştırılmama, sıcak bir aile ortamında hayat sürme ve erkek kız ayrımı gözetilmeksizin kendilerine karşı adaletli davranılma gibi hakkı vardır.

Yüce Dinimizde çocuklar arasında ayrım gözetilmeden kendilerinin isteklerine cevap verilmesini bedenen ve ruhen en güzel şekilde yetiştirilmelerin istemektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz “Hiçbir anne-baba çocuğuna edep ve terbiyeden daha iyi ikramda bulunmamıştır.”[27] buyurmaktadır.

Engelli Hakları

Dünyada yaşayan insanlar, bazen doğuştan bazen de sonradan oluşan birçok sıkıntılara maruz kalabilmektedir. İnsanoğluna verilen nimetlerin en başında gelen vücutta doğuştan veya sonradan ortaya çıkan aksaklıklar meydana gelebilir. Gözlerin görmemesi, kulakların duymaması veya herhangi bir organın eksik olması bu hususlardandır. Başa gelen bu durumlardan dolayı isyan edilmemeli, karamsarlığa kapılmamalı ve sabır gösterilmelidir. Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. Onlar; başlarına bir musibet gelince, “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz” derler. İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.”[28] Sevgili Peygamberimizde Bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. “Yüce Allah, iki gözünü alarak imtihan ettiğim kulum sabrederse, o iki göz yerine ona cennetim veririm, buyurdu.”[29] 

İslam dini inananların kendi aralarında birlik ve dayanışma içerisinde olmalarını istemekte, darda kalanların ve acizlerin ihtiyaçlarına koşulmasını emretmektedir. Yüce Dinimiz kişilerin hayatlarında oluşan olumsuzlukları kusur olarak görmemiştir. Yüce Rabbimiz, engelliler ile diğer insanlar arasında ayrım gözetilmemesini Abese süresinin ilk ayetlerinde şöyle ifade etmektedir. “Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.”[30]

Yaşadığımız dünyada her türlü sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Bugün bir kardeşimizin başına gelen yarın bizimde başımıza gelebilir. Bu sebeple, böyle bir durumla karşılaşan kardeşlerimiz sabretmeli, isyan etmemeli ve gerçeği kabul ederek hayatını sürdürmeli, bizlerde toplumumuzda bulunan bedensel engelli kardeşlerimize gereken desteği vermeli ve onlara yaşanılır bir hayat sunmalıyız. Çünkü biz insanız çünkü biz Müslüman’ız.

Konumuzu izah etmeye çalışırken sizlere aktardığımız bir çok ayet ve hadis ışığında şunu ifade edelim ki, yaşadığımız insanların hakkına riayet etmek hem insanlığımızın gereği hem de Dinimizin isteğidir. Nitekim ayetlerde Yüce Rabbimiz, hadislerde Sevgili Peygamberimiz kendisinden razı olunacak hayatın sadece ibadetleri yerine getirmekle elde edilemeyeceğini, ibadetlerin yanında ve daha da önemlisi yaşadığımız toplumdaki insanlarla olan ilişkimizde hak ve hukuka uygun bir yaşam sürdürmemiz gerektiğini ifade etmektedirler. Nitekim mensubu olmakla şeref duyduğumuz İslam Dini insan hakları konusunda gerekli hükümleri getirmiş ve inananlardan da bu haklara gerekli hassasiyeti göstermeyi istemiştir. Bu hakların çiğnenmesi neticesinde kul hakkına girileceği ve kul hakkını ihlal edenlerin ise dünya ve ahirette zarara uğrayacakları bildirilmiştir.[31]

Konumuza Sevgili Peygamberimizin çağlar öncesinden çağlara hitap eden şu tavsiyeleriyle son veriyorum.

"Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeş olun.

“Müslüman müslümanın kardeşidir: Ona haksızlık etmez, onu yardımsız bırakmaz, küçük görmez. (Göğsüne işâret ederek) Takvâ buradadır, takvâ buradadır!”

"Kişiye, Müslüman kardeşini hor görmesi kötülük olarak yeter. Müslüman’ın her şeyi, kanı, namusu ve malı Müslüman’a haramdır.”

"Şüphesiz ki Allah, sizin bedenlerinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalplerinize kıymet verir."

"Birbirinize haset etmeyin, kin tutmayın. Başkalarının ayıplarını araştırmayın, konuştuklarını dinlemeyin, müşteri kızıştırmayın. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun."

"Birbirinizle alâkayı kesmeyin! Birbirinize sırt dönmeyin! Birbirinize kin tutmayın! Haset etmeyin. Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun!”[32]

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] TDV. İslam Ansiklopedisi, “İnsan Hakları” md. c.22, s.323-327

[2] a.g.e., s.324

[3] Hucurat, 49/13

[4] Maide, 5/32

[5] En’am, 6/151, İsra, 17/33

[6] Bakara, 2/187

[7] Buhari, İlim 36

[8] Nisa, 4/32

[9] Mümtehine, 60/8

[10] Konuyla ilgili ayet ve hadisler şunlardır. Maide, 5/89, Mücadele, 58/2-4, Nisa, 4/92 Buhari, Savm 31,

[11] Mukayeseli İslam Hukuku, Prof. Dr. Hayrettin Karaman. C.1, s. 158

[12] Türk Dil Kurumu Sözlüğü 

[13] TDV, İslam Ansiklopedisi, “Adalet” md., c.1, s,341

[14] Nisa, 4/58

[15] Maide, 5/8

[16] Rahman, 55/9

[17] Hucurat, 49/12

[18] Nur 24/27-29

[19] Prof. Dr. Hayrettin Karaman, a.g.e., s.157

[20] Müslim. Birr, 117-119

[21] T.D.V. İslam Ansiklopedisi, “İşkence” md. c.23, s.432

[22] Örneklerle Sevgili Peygamberimiz, Prf. Dr. Abdurrahman Çetin, s. 279

[23] Zümer sûresi 39/9; Bakara, 2/129; Tevbe, 9/122

[24] İbn Mace, Mukaddime Hadisleri, No:229

[25] Riyazü’s-salihin Hadis No: 1387

[26] Nur, 24/32

[27] Tirmizi, Birr, 33

[28] Bakara, 2/155-157

[29] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:35

[30] Abese, 80/1-4

[31] Müslim, Birr 59

[32] Riyazü’s-Salihin, Hadis No:1574

Tags

Yazdır   e-Posta