Müslümanların Dokunulmazlık Hakları (2)

Müslüman’ın Dokunulmaz Hakları (2)

Dün sizlerle ilk bölümünü paylaşmış olduğumuz Müslüman’ın dokunulmaz hakları konulu vaazımızın bugün ikinci bölümünü sizlere aktarmaya çalışacağım. Müslümanlar arasında İslam ile tesis edilen manevi bir kardeşlik vardır. Bu kardeşliğin sağlamlaştırılması için yapmamız gerekenler olduğu gibi yapmamamız gerekenlerde vardır. İşte sosyal hayatta yapmamamız gerekenler dokunulmazlık haklarını oluşturmaktadır. İbadetlerimizi yerine getirmekle Rabbimize yapacağımız yolculuğumuzda bu haklara riayet ettikçe kâmil bir Müslüman olma özelliğini elde edeceğiz. Bu sebeple hak ihlallerine dikkat edelim, bizlere karşı yapılmasını istemediğimiz davranışları kardeşlerimize yapmayalım.

Bizler Müslüman olarak bize ne yapılmasını arzu ediyorsak Müslüman kardeşimize de öyle davranmamız gerekir. Şahsımıza yapılmasını hoş karşılamadığımız bir şeyi başkasına yapmak hem insani değildir, hem de Efendimiz bundan bizleri nehyetmiştir. Bir hadislerinde Hz. Fahr-i Kainat (s.a.s) şöyle buyurmaktadır.

مَنْ أحبَّ أن يُزَحْزحَ عن النَّارِ ، ويَدْخَل الجنَّةَ ، فلتَأتِهِ منِيَّتُهُ وهُوَ يُؤمِنُ باللهِ واليَوْمِ الآخِرِ ، وَلْيَأتِ إلى النَّاسِ الذي يُحِبُّ أنْ يُؤْتَي إليْهِ

"Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah'a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın."[1]

 

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. O zaman Müslüman Müslüman’a küsmez, ilişkisini kesmez ve ona sırt çevirmez.

Aynı inancı gönlünde bulunduranlar arasında mutlak manada olması gerekenler vardır. İnanan kardeşine karşı, merhamet göstermek, yumuşak davranmak, mütevazı olmak, şefkatle muamele etmek bunlardan bir kaçıdır. Bu saymış olduğumuz davranışların zıddı ise asla inananlar arasında bulunmaması gereken davranışlardır ki, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in bir hadislerinde yapmamamız gerekenler bizlere şöyle bildirilmektedir.

لا تَباغَضُوا ، ولا تحاسدُوا، ولاَ تَدابَرُوا ، ولا تَقَاطعُوا ، وَكُونُوا عِبادَ اللَّهِ إخواناً ، ولا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يهْجُرَ أخَاه فَوقَ ثلاثٍ

"Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir."[2]

Okumuş olduğumuz hadis-i şerif bizlere çok büyük mesajlar vermekte, toplum hayatımızda neler yapmamamız gerektiğini bize bildirmektedir. Hadiste ön plana çıkan şu hususlar çok önemlidir.

Buğzetmek: Müslüman’ın sevdikleri, saygı duydukları olabileceği gibi, sevmedikleri, buğzettikleri, kin besledikleri de olacaktır. Bu da pek tabiîdir. Zira sevgi ne kadar tatlı ve sıcak; buğz ve kin ne kadar sert ve soğuk görülürse görülsün, "Allah için" oldukları zaman, aralarında fark kalmaz, her ikisi de aynı hükümde birleşirler. Her ikisi de "en üstün amel" derecesine yükselirler. Nitekim Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. "Amellerin en üstünü Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, kin tutmaktır" buyurmuştur.[3] Bu sebeple de bir müslümanın bir başka müslümana buğzetmesi, her şeyden önce kardeşlik kavramına ve duygusuna ters düşer. Ancak buğz, tamamen dini kaygılar sebebiyle ve Allah rızâsı için olursa, o zaman sakıncalı olmaktan çıkar ve olumlu bir anlam kazanır.

Haset: Başkasının sahip bulunduğu maddî mânevî bir değerin onun elinden çıkmasını istemek demek olan haset, dilimizde kıskançlık kelimesiyle karşılanmaktadır. Bu mânada müslümanların birbirlerini kıskanmaları, çekememeleri, her birinin yekdiğerinin imkânlarında, malında, mülkünde, mevki ve makamında gözü olması, önce kardeşlik hukukuna sığmaz, sonra da toplumda emniyet ve güven bırakmaz.

Sırt çevirme: Buğz ve haset birer duygu idi. Sırt çevirmek ise, bu duygulara dayalı olarak, düşmanlık olsun diye müslümanlara arkasını dönme, görüşüp konuşmama, onlardan kopma demektir ve bu bir davranıştır. Müslümanların birbirlerine arka vermeleri, destek çıkmaları gerekirken, birbirlerine sırt dönmeye kalkışmaları, elbette "kardeşlik"le bağdaşmaz. O yüzden de yasaklanmıştır.

İlişki kesme: Maddî mânevî bütün ilişkileri koparma, müslümanlarla ilgilenmeme demektir. Eskiler buna kat-ı alâka derler. Kardeşler arasında, ciddî ve meşrû bir sebebe dayanmayan bir ilişki kesme, çok ciddî mânada bir bozgun alâmetidir.

Küsme, konuşmama: Çok farklı sebeplere dayalı olarak insanlar birbirlerine kızabilir, küsebilirler. Ancak bunun makul ve meşrû bir sürede sona erdirilmesi gerekir. Bu süre hadîs-i şerîfte en fazla üç gün olarak belirlenmiştir. Üç güne kadar küs durmanın hiç bir sakıncası yoktur, sanılmamalıdır. Onun da sakıncası vardır ama küsme olayı üç günü taşarsa, işte o zaman açıkca "haram" sınırına girmiş olur. Kişisel değil de tamamen dinî sebeplerle üç günden fazla küs durulabilir.[4]

Günümüzde bazı gerekçeler ön plana sürerek küslüğü devam ettirenlerimiz vardır. Bu karı-koca arasında olabileceği gibi, ana-baba çocuklar arasında, kardeşler, akrabalar, komşular arasında olabilmektedir. Üzülerek görmekteyiz ki, bu küslüğü çok uzun sürelere taşıyanlar vardır. Bu hususun ne kadar yanlış olduğunu ve kişiye neler kaybettirdiğini bildiren bir hadisle bu hususu bitirmek istiyorum. Hz. Resul-i Ekrem (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyuruyor.

تُفْتَحُ أبْوابُ الجَنَّةِ يَوْمَ الاثنَيْنِ ويَوْمَ الخَمِيس ، فَيُغْفَرُ لِكُلِّ عبْدٍ لا يُشْرِكُ بِاللَّهِ شَيئاً ، إلاَّ رجُلاً كانَت بيْنهُ وبَيْنَ أخيهِ شَحْناءُ فيقالُ : أنْظِرُوا هذيْنِ حتَّى يصطَلِحا ، أنْظِرُوا هذَيْنِ حتَّى يَصطَلِحا

"Pazartesi ve perşembe günleri cennet kapıları açılır. Din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kişi dışında Allah'a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. (Meleklere) siz şu iki kişiyi birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, evet siz bunları birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin! buyurulur."[5]

 

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. O zaman Müslüman Müslüman’a haset etmez.

Biraz önce sizlerle paylaşmış olduğum hadiste haset inananların birbirlerine haset etmemeleri istenmekte idi. Bu yasağın psikolojik ve sosyolojik sebebini Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisten öğrenmekteyiz.

إيَّاكُمْ والحسدَ ، فإنَّ الحسدَ يأكُلُ الحسناتِ كَما تَأْكُلُ النًارُ الحطبَ ، أوْ قال العُشْبَ

"Haset etmekten sakının. Zira, ateşin odunu (veya otları) yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir."[6]

Haset insanları yapmamaları gerektiren şeyleri yaptıran, yapmaları gereken şeyleri ise yaptırmayan bir davranış bozukluğudur. Bu öyle bir davranış bozukluğudur ki; Kur’an-ı Kerim’de böyle olanların şerrinden Allah’a sığınılması tavsiye edilmektedir.

قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ {} مَلِكِ النَّاسِ {} إِلَهِ النَّاسِ {} مِن شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ {} الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ {} مِنَ الْجِنَّةِ وَ النَّاسِ {}

De ki: "İnsanlardan ve cinlerden ve insanların gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecinin şerrinden, insanların İlahı, insanların Hükümranı ve insanların Rabbi olan Allah'a sığınırım."[7]

Ayet ve hadisler gereği Müslüman’da bulunmaması gereken yanlış davranışlardan biride hasettir. Haset kendimizi ve kardeşliğimizi yiyip bitirmeden biz bu yanlış davranıştan vazgeçmeliyiz.

 

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. O zaman Müslüman Müslüman’ın felaketine sevinmez.

İnsanların başına gelen sıkıntılara sevinmek insani bir vasıf değildir. Hele hele bir Müslüman’ın kardeşinin başına gelen felaketi için sevinmesi ise asla düşünülebilecek bir şey değildir. Efendimiz (s.as.)’de bu durumun yanlışlığını ve bu tutumu benimseyenlerin neler ile karşılaşabileceğini bizlere şöyle bildirmektedir.

لا تُظْهِرِ الشَّمَاتَة لأخيك فَيرْحمْهُ اللَّهُ وَيبتَلِيكَ

"Kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni derde uğratır."[8]

Atasözü olarak kullandığımız bir veciz söz vardır. “Gülme komşuna gelir başına.” Bu söz tamda konumuzu özetlemektedir.

 

Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. O zaman Müslüman Müslüman’ı aldatmaz.

Aldatmak aldanmanın en büyük işaretidir. Çünkü aldatanlar kazançlı çıktıklarını zannederek bunu yapmaktadırlar ki, buda kaybetmenin başladığı noktadır. Bu sebeple aldatma insanın kendisiyle çelişmesi, kendi eliyle kendini tehlikeye atması demektir. Müslüman ise bilinçli insandır. Kendi kaybını hazırlayacak bir yanlışlığın içinde olmaz, kardeşini aldatmaz.

Üsve-i Hasene olan Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır.

منْ حمَلَ عَلَيْنَا السِّلاحَ ، فَلَيْسَ مِنَّا ، ومَنْ غَشَّنَا ، فَلَيْسَ مِنَّا

"Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir."[9]

Efendimizin hayatında bir kesitle aldatmanın tehlikesini iyice zihinlerimize yerleştirelim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:

- "Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?" buyurdu. Adam:

- Ey Allah'ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem:

- "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurdu.[10]

 

Netice itibariyle iyi bir Müslüman olmak asıl hedefimiz olmalıdır. İyi bir Müslüman olmanın yolu ise sadece ibadetlerimizi yapmaktan geçmiyor. İmanımızı kemale erdirip, salih bir amelle beraber güzel bir ahlakla donanmalı, kul hakkından gücümüzün yettiği kadar sakınmalıyız. Efendimiz (s.a.s)’in şu hadisi bizlere ışık tutmalıdır.

المُسْلِمُ منْ سَلِمَ المُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ ويدِهِ ، والمُهَاجِرُ منْ هَجَر ما نَهَى اللَّه عنْهُ

" (İyi) müslüman, dilinden ve elinden müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhâcir de Allah'ın yasakladıklarını terkedendir."[11]

İki günlük sizlerle paylaşmaya çalıştığımız müslümanın dokunulmaz hakları konulu vaazımızı Sevgili Peygamberimizin (s..a.s) anlattığımız her şeyi özetleyecek ve yapmamız gerekenleri bizlere bildirecek bir harisleriyle sonlandırıyoruz.

إيًاكُمْ والظَّنَّ ، فإن الظَّنَّ أكذبُ الحدِيثَ ، ولا تحَسَّسُوا ، ولا تَجسَّسُوا ولا تنافَسُوا ولا تحَاسَدُوا ، ولا تَباغَضُوا، ولا تَدابَروُا ، وكُونُوا عِباد اللَّهِ إخْواناً كَما أمركُمْ . المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ ، لا يظلِمُهُ ، ولا يخذُلُهُ ولا يحْقرُهُ ، التَّقوى ههُنا ، التَّقوَى ههُنا » ويُشير إلى صَدْرِه « بِحْسبِ امريءٍ مِن الشَّرِّ أن يحْقِر أخاهُ المسِلم ، كُلُّ المُسلمِ على المُسْلِمِ حرَامٌ : دمُهُ ، وعِرْضُهُ ، ومَالُه، إنَّ اللَّه لا يَنْظُرُ إلى أجْسادِكُمْ، وَلا إلى صُوَرِكُمْ ، وأعمالكم ولكنْ يَنْظُرُ إلى قُلُوبِكُمْ

"Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size emrettiği gibi kardeş olun.

Müslüman müslümanın kardeşidir: Ona haksızlık etmez, onu yardımsız bırakmaz, küçük görmez. (Göğsüne işâret ederek) Takvâ buradadır, takvâ buradadır!”

"Kişiye, müslüman kardeşini hor görmesi kötülük olarak yeter. Müslümanın her şeyi, kanı, namusu ve malı müslümana haramdır.”

"Şüphesiz ki Allah, sizin bedenlerinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize kıymet verir."[12]

www.guncelvaaz.com

Ahmet ÜNAL

Vaiz


 

[1] Müslim, İmare 46

[2] Buhari, Edeb 57

[3] Ebû Dâvûd, Sünnet 2

[4] Riyazü’s-Salihin, Tercüme ve Şerhi, Erkam yay. s. 558-560

[5] Müslim. Birr 34

[6] Ebu Davut, Edeb 44

[7] Nas, 114/1-6

[8] Tirmizi, Kıyamet 54

[9] Tirmizi, Büyu 72

[10] Müslim, İman 164

[11] Buhari, İman 4

[12] Müslim, Birr 28 Vaazımızda kullandığımız hadislerin tercümeleri: Riyazü’s-Salihin, Tercüme ve Şerhi, Erkam yay. alınmıştır.

Tags

Yazdır   e-Posta